24 Kasım 2012 Cumartesi

Yağmur Durduğunda


İstanbul'da hafta sonu yapılacak en güzel işlerden biri tiyatroya gitmektir. Sonbahar - kış mevsimlerini salt bunun için bile sevebilirim. Sezon başladı mı tüm oyunları takip etmek, yakalanabilen tüm performansları es geçmeden izlemek gerek. Tiyatro, insanı insana insanla anlatma deneyimi sunan bu yüce sanat, iyi ki hayatımızda var ve iyi ki bizim için var. 

Bugün DT'nin yeni sezon için hazırladığı Yağmur Durduğunda adlı oyunu izledik, Cevahir'de yeni konumlanan sahnelerde. Açıkçası tiyatroyu AVM'lerde izlemeye alışamadım, garipsiyorum. Her taraf buram buram patlamış mısır kokuyordu örneğin. Tiyatro izleme üslubuna hiç uymayan bir lakayıtlık. Tarihi tiyatro sahnelerini tek tek çeşitli amaçlar için kapatıp, salt "var olsun" diye AVM'lere yerleştirmek hem tiyatronun kutsallığını, hem de seyircinin tutkusunu zedeliyor. Sırada Muammer Karaca Tiyatrosu varmış duyduğuma göre. Gerçekten çok üzücü. Sahnesinin tozunu yutmuşluğum, Genco Hoca'nın nice performansını izleyip coşmuşluğum var. Sanat değerlerimize, emekçilerimize sahip çıkmak, korumak, onları yüceltmek, tarihe izlerini düşürmek hepimizin boyun borcu oysa ki.

Yağmur Durduğunda, iyi diyebileceğim oyunlardandı. Etkili bir drama örneği, sarsıcı bir metin. Oyun karakterlerinin birbirleri ile ilişkileri, geçmiş zaman - gelecek zaman arasındaki geçişler, kopuk gibi gözüken sahneler ve sonunda birbirine bağlanan hayatlar... İlk perde oldukça ağır işliyor, bu yüzden sıkıcı bulunabilir; oysa ikinci perdenin henüz başlarında oyun sakladığı sırrı ortaya çıkarıp kucağımıza bırakıveriyor. İlk yarıda hastalıklı bulduğumuz karakterler, ikinci yarıda tek tek trajedilerini seriyorlar gözümüzün önüne. Tüm taşlar yerine oturuyor. Ancak oyunun finalinin uzaması hem seyirciyi yoruyor, hem de coşkuyu dindiriyor. Oysa ikinci yarının başlarında ortaya çıkan sırrı takip eden iki sahnede baş karakterin verdiği fotograf ile perdenin kapanması ve oyuncuların selamlamaya çıkması, tüm duygular zirvedeyken, düşüşe izin vermeden tadında bitirmek olurdu. Ancak anlaşılan o ki, seyircide yarattığı etkiyi seven yazar büyüsüne kapılıp anlatmaya devam ediyor ve gerçekten iyi duygularımızı alıp götürüyor. Tek tek sahneleri ele alıp irdelemek gafletine düşmeyip, oyunla ilgili detay vermeyeceğim. Oyuncuların genel olarak performanslarını da beğendiğimi söyleyemem. Rüçhan Çalışkur'u izlemek her zaman olduğu gibi keyifli, ancak diğer tüm karakterler düşük performanstaydı. Özellikle genç oyuncular inandırıcılıktan uzaklıkları ile, oyun sonuna kadar tiyatroda olduğumuzu unutturamadılar. Oyunla ilgili son söyleyebileceklerim, bir iki muhteşem fotoğrafın var olduğu, iki karakter dışında kostümlere özenilmediği, dekorun sadeliği ile göz doyurduğu, oyunculukların vasat olduğu, metnin ise uzayan final dışında etkileyici olduğudur. 

Tiyatro seviyorsanız, kendi fikirlerinizi var etmek için hiç durmadan gidip izlemeniz gereken oyunlardan.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder